BM Covid-19’un dünya ekonomisine maliyetinin 2020-2021’de 8,5 Trilyon Dolar olacağını açıkladı. 2008-2009 küresel finans krizinin maliyeti 3,5 trilyon dolardı. Kıyaslamak için baktığımızda eğer gerekli tedbirler alınmaz ise, 2008-2009 küresel finans krizinden yaklaşık 3 kat büyüklüğe sahip pandemi sürecinin ne kadar büyük bir ekonomik yıkıma neden olacağını siz düşünün?

G20 zirvesine katılan liderlere seslenen Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Corona virüs salgınının tüm insanlığı tehdit etmeyi sürdürdüğünü, insanlığın aynı gemide yer aldığını ve kaderinin de ortak olduğunu söyledi. Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanımız, salgın sürecinde dayanışma ve yardımlaşma konusunda dünyanın, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere maalesef iyi bir imtihan veremediğini belirtti.

Pandemi sürecinde birçok ülkede tarım, gıda, tıbbi malzeme ve cihazları üretimi geçici olarak kesintiye uğramış, buğday-pirinç gibi temel gıda hammaddelerine ihracat yasakları getirilmiştir. Tıbbi malzeme sektöründe hükümetler yerli üreticilerin tüm üretimlerine kamu adına el koyup ihracat yasakları getirmişlerdir. Hatta haydutluk seviyesine varacak bir şekilde, Çin'den İspanya ve İtalya'ya gönderilmek üzere gönderilen milyonlarca yüz maskesi ve eldivene Fransa el koymuştur. Dolayısıyla bu süreçte Cumhurbaşkanımızın da belirttiği üzere, dayanışma ve yardımlaşma konusunda kapitalist zihniyete sahip dünya ülkeleri sınıfta kalmıştır.

Aynı zirvede Almanya Şansölyesi Merkel’de özellikle Covid-19 sürecinde dünyada adil gelir dağılımına, yoksullukla mücadeleye vurgu yaparken, az gelişmiş ülkelerin Covid-19 süreci ile mücadele edebilmesi için borçlarının hafifletilmesi ve faiz ödememeleri gerektiğini belirtti.

Dünyada hâkim sistem olan kapitalizmin, gelir dağılımındaki adaletsizliği arttırdığını bugün tüm dünyadaki otoriteler kabul etmektedir. İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, 2 bin 153 milyarderin, dünya nüfusunun yüzde 60'ını oluşturan 4,6 milyar kişiden daha zengin olduğunu öne sürdü. Gelecek 10 yılda her zenginden yüzde 0,5 fazla vergi alınmasının, yaşlı ve çocuk bakımıyla eğitim ve sağlık sektöründeki 117 milyon kişilik iş gücü ihtiyacını karşılayabileceğine işaret edildi.

Bu gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmak için Kur’an-ı Kerim 14 Yüzyıl önce zekât müessesini tahsis etmiş, faizi yasaklamıştır. Rum suresi 39. Ayette “İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. Ama Allah'ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır.” buyurarak, özellikle faizin mal arttırmayacağına ve zekâtın ise sevap kazandıracağına işaret edilmektedir.

Tüm dünyada görülen temel sorunların başında gelen yoksulluk, enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve işsizlik gibi konuların çözüme ulaştırılmasında İslam Ekonomisinin sunacağı Ahlaki yaklaşımların, sorunun çözümüne çok büyük katkısı olacaktır. İslami Ekonomide borç değil üretim finanse edilecektir. Üretim temeline dayanan bir ekonomide herkesin kazancı artacak ve bu kazançtan infak edeceği zekât ve sadaka miktarı artacaktır. Böylece toplumda sosyal adalet sağlanacaktır.

Kur’an-ı Kerîm'de Hz. Peygamber'in adaletli olması yönüne dikkat çekilerek "Onlar Sana gelirlerse aralarında adaletle hükmet" (Maide, 42) buyrulmuş; Hazreti Peygamber, evrensel bir ilke olan adaletten -gayrimüslimler için bile olsa- asla taviz verilmemesi gerektiği bildirilmiştir. Hatta iki cihan serveri Peygamber Efendimiz doğduğu dönemin adil hükümdarı Nûşirevândan “Ben âdil sultan zamanında dünyaya gel¬dim” diyerek, onun adaletinden öv¬güyle bahsetmiştir.

Ünlü bilim adamı Farabi’de: “Sevginin kurduğu devleti adalet devam ettirir.” diyerek adaletin devletlerin ayakta kalmasında ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmıştır.

Dünyada gelinen noktada insanlığın ihtiyaç duyduğu en büyük kavram adalet ve bunun getirisi olan adil paylaşımdır. Eğer bu sağlanamaz ise dünyada huzur barış ve mutluluk temelinde ortak bir değerler manzumesinin oluşturulması zordur.